top of page

Çay keyfinin geçmişi MÖ 2737 yılına, Çin İmparatorluğu’na kadar uzanır. Çin’in yüksek yerlerinde yabani olarak yetişen görkemli çay bitkilerinin yaprakları, seferde dinlenmek için konaklayan Çin İmparatoru Shen Yung’un ordusunun su kaynattığı kazanlara düşer. Bu suyu içenler keyiflenir, kendine gelir. Bu keyfin büyüsüne kapılan Çin İmparatoru, yedi yıl boyunca o bölgede kalarak çay içer. Sadece imparator mu, zamanla bütün Çin kendini bu bitkinin lezzetine kaptırır.

Bir süre sonra Budist rahipler, o meşhur farkındalıklarıyla çayın uyanık tutma gücünü keşfederler. 810 yılında Budist rahip Dasjsy, çay bitkisini ülkesindeki saraya götürür. Böylece Japonya da çay keyfini keşfeder. Derken, bugün bile tüm dünyanın hayranlığını kazanan çay ritüelleri doğar.

1753’te çay bilimsel bir ada kavuşur: Camelia Sinensis. Yıllar geçer, dünya değişir... Çay, hem bir içecek, hem de bir yaşam kültürü olarak büyüyerek gelişir. Neredeyse yeryüzündeki herkes tarafından keyifle tüketilen bir içecek haline gelir. 

1610 yılında Avrupa, Hollandalı gezginler sayesinde bu eşsiz keyifle tanışır. Avrupalılar ilk demliklerini, 1650’li yıllarda Çin’den getirtirler. Peter Stuyvesant, çay keyfini Amerika’ya taşır. Amerika’nın ilk çay tiryakileri, bugünün New York’una yerleşen Hollandalı kolonistler olur.

1900’lü yıllara kadar kahve tiryakisi olan ülkemiz bu yıllarda çayla tanışınca çay, sudan sonra en çok tükettiğimiz içeceğimiz, Rize en çok çay üretilen ilimiz olur.

 Efsane der ki... 

bottom of page